Bir ülkenin ekonomiye bakışı genel politikasının en önemli ayağıdır. Sayın Başbakan İSO toplantısında yaptığı konuşmada bu konuda net mesajlar verdi. Türkiye küresel ekonominin bir parçasıydı ve bunu sürdürmeye kararlıydı. Ekonomik ufku bir bölgeyle sınırlandırılmazdı ve ülkemiz tüm dünyayla ilişki kurmak ve küreselci politikanın bir parçası olmak kararından şikayetçi değildi. Hiçbir şey düz bir çizgi izlemediği gibi ekonomide de bazı dalgalanmalar olabilirdi. Bunlar doğal karşılanmalı ve izlenen politikadan vazgeçmek için bir sebep sayılmamalıydı.
Bir şeyin parçasıysanız bütünün kaderini paylaşmak zorunda kalırsınız. Küresel ekonomiyle bütünleşmek onun, en azından görünür gelecekte, dünya üzerinde egemen bir görüş olacağını kabul etmek anlamına gelir. Eğer bu anlayış değişirse ve ulusal ya da bölgesel ekonomik alanlar oluşursa uygulanan politikalar başarısızlığa uğrar. Öyleyse küreselci ekonomik görüşün geleceğini tartışmak ülkemizi tartışmakla aynı şeydir.
Bir ülkede borsanın bulunması ve onun dünyadaki gelişmelerden etkilenmesi küresel ekonominin bir parçası olduğu anlamını taşımaz. Mesela Rusya’da da borsanın dünyadaki dalgalanmadan etkilenmesi ve onunla birlikte düşüp yükselmesi Rusya’nın küresel ekonomiyle bütünleşme politikası izlediği anlamını taşımaz. Rusya, Putin’in gelişiyle birlikte, küresel ekonomiyle bağlarını kopardı. Küresel ekonominin kontrolüne girmek bir yana kendisi dünya ekonomisine yön veren bir aktör olmak iddiasında. Dünya enerji piyasasındaki payı ve Ortadoğu’daki konumuyla dünya ekonomisinin geleceğini belirlemekteki rolünün ABD’den daha az olmadığının bilincinde.
Küreselciliği savunurken kimlerle yan yana olunduğunun bilinmesi gerekir. Önümüzdeki dönemde hem AB’nin hem de ABD’nin bu politikanın dışına çıkma ihtimalinin olup olmadığı, ulusalcılığın ya da bölgesel işbirliklerinin küreselciliğin yerini alıp almayacağı tartışılmalıdır.Bunun dışında faiz hadlerindeki, geçici olmayacağı anlaşılan, artışın dünya ekonomisi üzerinde etkileri ve ülkemize yansımaları irdelenmelidir. Faiz hadlerindeki artış borçlu ülkelerden alacaklılara net bir kaynak transferi anlamına gelir ve Japonya, Çin Ortadoğu’daki petrol zengini gibi ülkelerin gelirlerinde bir artışa neden olur. Bu durum zaten var olan bir dengesizliği daha da artırır. Yani sadece bu ülkelerin tasarrufları ve küresel sermayeye akıttıkları para miktarı artar, genel büyüme hızı düşer, gelirler artmazken bizim gibi ülkelerin faize ödedikleri miktar büyür. Önümüzdeki dönemde ülkemizde refah düzeyinin düşmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
ABD’nin faiz masrafları artar ama o herhangi bir şey ödemediği ve sadece borçlarının defter kayıtlarındaki miktarı arttığı için ve borçlarını ödemek gibi bir durum söz konusu olmayacağı için fazla etkilenmez.
İster şartların doğal gelişmesi deyin, isterseniz bazı güç odaklarının bilinçli bir politikası sayın küreselci politikaların yerini ulusalcı ya da bölgesel ekonomik yapıların alacağını düşünüyorum. ABD, yüksek faiz yükünü göze alarak global sermayeyi ülkesine çekecek ve sıcak parayla ayakta duran ekonomileri zora sokacaktır.
ABD’nin karşılaşacağı büyük faiz yükü nedeniyle fazla üzülmenize gerek yok. Para sanal bir değerdir ve bir gün bakarsınız ki basıldığı kağıt kadar değeri kalmaz. Önümüzdeki dönemin ekonomik alanda şimdiye kadar görmediğimiz muhteşem oyunlara sahne olacağını düşünüyorum. Bu nedenle ben iktidarın yerinde olsam parasal dengeleri unutur ekonomiyi reel değerlere göre yönetirdim. Yani bir nevi peynir ekmek hesabı. Ayrıca Uzak Doğudaki ekonomik gelişmenin küresel sermayenin bir politikası olduğunu ve artık bu politikanın terk edileceğini, bölgede hızlı bir gerilemenin yaşanabileceğini düşünürdüm. Ahmedinecad Şanghay beşlisine göz kırparak fitili ateşledi. Batı bu şantaja dayanamaz.
Star Gazetesi
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|