Bayram günü tüm televizyon kanallarında “zevk için öldüren” zanlıların haberleri ekranları doldurdu. Amerikan filmlerini aratmayacak bir şekilde memleketi bir ucundan diğer ucuna kat ederek, maceralı yolculukta toplam yedi kişiyi bir hiç uğruna öldüren kafadarların macerası bayrama damgasını vurdu. Bayram günü ekranlara yansıyan bu tüyler ürpertici tablo tekil bir örnek değildi. Adeta bayram havasını bozmak istercesine adi cinayet, gasp haberlerine bol bol yer verilmesi dikkatimi çekti.
Burada, 'haber etiği' açısından bu türden olayların nasıl yansıtılması gerektiğini aşan, toplumun geldiği vahim durumla alakalı hayati bir durumla karşı karşıyayız.
Medya etiği açısından bu türden olayları veriliş tarzının özendirici bir işlev gördüğünün altını çizmek gerekir. “Haber haberdir” ilkesiyle savunulamayacak ahlaki sorunla yüz yüzeyiz. Kötülüğün yaygılaştırılarak aşinalık/alışkanlık oluşturmaması ilkesi 'haber özgürlüğü' itirazına takılsa da özellikle liberal medya teorilerinin ahlaki zafiyetini ortaya çıkarması bakımından yeniden düşünülmesi, tartışılması gerekir.
Bu olayın sarsıcı boyutu şuraya yoğunlaşmamızı gerektiriyor; haber etiği ve toplum ilişkisi-medya teorileri tartışmalarına sıkıştırılamayacak boyutlarda, toplumda içten içe büyüyen dehşet verici bir çürümenin artık görülmesi ve asıl bunun ahlaki boyutlarının konuşulması gerekir. Çok değil yakın zamana kadar 'çürümüş Batı toplumu'nun bir ürünü olarak okuyup yargıladığımız suç türleri artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Her türden cinayet ve tecavüz olaylarıyla sarsılıyor toplum. Büyük şehir hayatının kozmopolitizmi, şehirleşme sorunlarıyla geçiştirilemeyecek, çok daha derin yapısal sorunları ifşa eden suç türleri ve bu cürümleri işleyen yen bir insan tipiyle karşı karşıyayız.
Batının modernleşme deneyimi, geleneksel toplum yapısının dağılması, gelenek ve ahlaki değerlerin çökmesi karşısında bireyselleşmenin ikame edilmesi, modern hayat tarzının çözücü etkisi ( modernitenin doğasında var olan reaksiyoner ve dağıtıcı özelliği hatırlayalım) karşısında ortaya çıkan bu türden çürümeye karşı devleti güçlendirildiğini ve farklı biçimde gelenekle ilişkiye geçerek eksiğini kapamadığını anlatır bize. Bu (modern) insan ve toplum modeli her şeye rağmen şizofren bir toplum tipinin ortaya çıkmaması için ortak bir irade sergiledi. Modernleşme sürecinde Batı toplumları bir yanda din, gelenek gibi kurum değerlerle mücadele ederken aynı zamanda bunlarla uzlaşmanın imkanlarını keşfetmesini bildi; aydınlanma, rasyonel toplumu inşası olduğu kadar paralel olarak dinin yeniden toplum hayatına dönüşünün hikayesidir.Türkiye'de laik ahlakı dinin yerine ikame etmek sevdası olarak özetlenebilecek çağdaşlaşma/batılılaşma macerasının topum mühendisliği eliyle dayandığı nokta ahlaki çöküntüden evvel 'şizofren toplum modeli'dir.Ne önerdiği insan ve toplum modeli bakımından ne de toplumun dayandığı değerler bakımından parçalanmış, “yaralı bilinç” hali sergileyen yan yana farklı dünyalar söz konusu artık. Ortak hiç bir tartışılmazları, hedefleri olamayan, önerdiği insan tipi ve bunu sağlayacak ahlaki referanslardan mahrum bir toplumla karşı karşıyayız.
Son on-on beş yıllık medya gündemindeki din ve bu toplumun ahlaki ve kültürel değerlerine ilişkin yayınlardan hafızalarımızda kalan şey, yeni nesillerde bu değerlere ait oluşturduğu imaj üzerinde bir düşünelim. Gerek resmi politikalar ve bunun medya üzerinden yaygınlaştırdığı söylemin inşa edeceği insan tipi bize ait tüm değerlere, dine ve onu temsil eden her türden yaşayan sembollere yabancılaşan bir insan modeli doğurduğunu söylemeye gerek yok.
Durum yabancılaşma tanımlamasını aşan, daha vahim bir çizgide: medya kanalından din ve onun şekillendirdiği toplumsal değerlerle başka bir temas imkanı olmayan bir neslin bunlara nefret düzeyinde bir başkalaşımdan söz ediyoruz.
Bir yanda din ve ahlaki tezahürleriyle sağlıklı temas imkanı elinden alınmış, hatta nefreti sağlanmış ama yerine ucube bir “laik ahlak” söyleminin dışında önermesi olmayan, toplumun ana damarından koparılmış ayrı dünya/lar inşa edildi.
Sorun “kakofoni” benzetmesinden daha ciddiye alınmayan siyasi rekabetin fişeklediği irtica tartışmalarından daha derin ve vahim. Laik ahlak adına benliği ve bilinci bu denli iğdiş edilmiş bir milletin geleceği nokta şizofren toplumdur.
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|