Papa'nın buraya gelmesi kendisi açısından çok sıkıntılı bir işti. Geçmişteki çirkin bir olayın ürkütücü hatırası var, kendi hatalı demeci dolayısıyla ciddi bir gerginlik oluşmuş; yine de bu geziyi ertelememesi, yaptığı hatayı telafi etmek fırsatını değerlendirme isteğinden başka bir sebebe bağlanamaz.
"Gelmesin, istemiyoruz. Tepkiliyiz, onu burada misafir edemeyiz" diye resmî bir tavır koysaydık elimize ne geçerdi? Sayın Başbakan, çok hoş ve ince bir vakar tavrıyla kendisini karşıladığı için, kolay kazanılamayacak bir etki oluşturmuştur. Böylesi daha güzel değil mi?
Dialog eleştirisi yapılabilir; akıllıca, bazı noktalarda düşünceler üretilebilir; ama dialog aleyhtarlığının savunulabilir bir tarafı yoktur.
Ayrı dinlere mensup olanlar bir araya gelince, aralarında farklılıkları ihtilaf ve tezekkür konusu haline getirmezler, "insanlık" için yararlı olabilecek mesajları seslendirmelerini mümkün kılıcı ortak noktalar ararlar. Barışı, insana ve insan hayatına saygıyı, dürüstlüğü, yardımlaşmayı materyalist hırslara yenik düşmemeyi ve bu eksendeki faziletlere önem vermeyi müştereken tavsiye etmenin imkânları üzerinde dururlar. Müşterek evrensel amaçlara katkı sunmanın hem yarışan hem yardımlaşan örneklerini sergilemeye önem verirler.
Farklı dinler arasındaki dialog, "kendilerini aralarında tartışma konusu yapmak!" gibi bir maksat içermez. "Oturalım da, münazara yapar gibi inançlarımızı tartışıp konuşalım" şeklinde bir dialog olmaz. Böyle yapıldığı zaman, bir "müşterek seviye yetersizliği" tarafları bağlar. Bir "iç dialog" düşünülecekse, onun şartları apayrıdır. Özel ortam ister, çok sabırlı ve özenli yaklaşım duyarlılıkları gerektirir; ayrıca bambaşka bir "vukuf" liyakati aranır. Esasen bu çeşit bir "iç dialog" belirli ve dar seanslarla ve oturumlarla değil, bir "örnekleme ve seslendirme süreci" içinde gerçekleşebilir.
Hep şunu söylerim: Batı'nın bütün felsefî kavramlarını ve tekabüllerini dikkate alan, ortak ifadelendirme imkânlarını sıhhatli ve reddedilemez mânâ incelikleri yüklemesi yaparak ortaya koyan bir üslupla İslâm'ı anlatmak metodunu denedik mi hiç? "Klasik" bizim için önemlidir, yine de onlara dayanarak yapacağız ne yapacaksak. Fakat, ayrı ve özel erişim ihtiyaçlarını görmezlikten gelmek bağışlanamaz ki.
Önce kendimize bakmalıyız ve kendimizden başlamalıyız. Ve bu zaruretin, bu kuralın hiçbir istisnası olmadığını bilmeliyiz. "Bunlar bize bir şeyler yapacak" korkusu abestir. Biz "asgari biz" olma noktasında durabilirsek, en azından böyle bir "duruş ciddiyeti" gösterirsek, kimse bize bir şey yapamaz… Ama yaşamanın, "düşünerek şuura, ruha, akla, kimliğe mal etme" olduğunu bilmezsek, bu yoldaki uyarılara burun kıvırırsak; boş tepkisellikler ile savruk biçimsellikler arasında gidip gelmeyi marifet saymaya devam edersek; bizim kendimize yapacağımızı kimse bize yapamaz, kendi kendine zulmedene de hiçbir reçete şifa veremez.
… Bir Müslüman'ın en farklı tarafı, özeleştiri şuurunu adeta sürekli bir sinyalizasyon düzeni ve ahengi içinde canlı tutabilmesidir. Bu fark görülmüyorsa, bir "var oluş" problemi ortada öylece duruyor demektir.
"Var oluş" problemiyle yaşamak, düşünmeden yaşamanın diğer adıdır. Senin kendinle dialogun olamaz ki, başkasıyla olsun.
… Fakat büyük bir avantajımız var. Maddî-manevî coğrafyamız, bizi düşünmeye zorluyor, zorluyor, zorluyor.
"Maddî-manevî-kültürel-tarihî ve bir ucuyla da evrensel!" coğrafyamız bize "gaflet" sürekliliğinin iznini vermedi vermeyecek. Onun için hep krizde gibiyiz, hep sancılıyız. Olsun, öyle olsun. |