Sultan Abdulhamid'in sadrâzamları, Küçük Saîd ve Kıbrıslı Kâmil Paşa'lara nazîre yaparcasına; -kendi deyimiyle-, 6 defa gitmiş, 7 defa gelmiş olan Demirel, 80 yıllık TC. tarihinin son 40 yılında şu veya şu şekilde, ama, hep etkilidir. Bu 40 yılda, 13 yıl Başbakan'dır, 7 yıl da C. Başkanı.. '12 Mart 1971' ve de, '12 Eylûl 1980' de, iki kez de iktidardan askerî darbeyle uzaklaştırılmıştır. Ona muhalif olabilirsiniz, ama, yok sayamazsınız; görüşlerini ciddîye almalısınız.
Askerî darbelere karşı, 'Suçlu isem, niye yargılamıyorlar; suçsuz isem, niye ihtilal yaptılar? Benim tankım, topum mu var? Ya, o generaller de üniformalarından soyunup gelsinler siyaset meydanına; ya, bana da tank-top versinler..' gibi ilginç söylemler geliştirmiş ve sonunda, 'Ben ömrüm boyunca Ordu'yla iki kez mücadeleye girdim, ikisinden de yenik çıktım ve anladım ki, Ordu'yla mücadele edilmezmiş..' şeklinde 'pess..' etmiş ve bu teslimiyetten sonradır ki, tekrar Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı'na bile gelebilmiştir.
Bunca iniş-çıkışlarına rağmen, başına, Menderes'inki gibi bir âkıbet gelmeyişi, 'mason' oluşuyla izah edilmiştir, bazılarınca.. 'Siyasetin kapısında (Girilir) yazılıdır, ama, (Çıkılır) diye bir yazılı bir kapı yoktur.. Oradan ancak tâbûtla çıkılır.' diyen de odur ve hâlen de, siyasetin fiilen içindedir. Bu sistemin ve çarklarının, 'Mafia' yöntemleriyle işlediğini en iyi bilenlerden.. Kendisi o rejimin, o rejim de kendisinindir.. Bunun içindir ki, 'İLK-SAN Yolsuzluğu' kendisine dayandığında, 'Verdiysem ben verdim, kime ne?' demiş ve kimse bir şey diyememiştir.. C. Başkanlığı döneminde, 'İşte, benim aile fotoğrafım..' diye etrafında topladıklarından nicelerinin, daha sonra 'Türkiye'nin en büyük hortumcuları' olarak çıkması ve Yargı kurumunun onların kılına ciddî şekilde hâlâ da dokunamamış olması da bir ayrı ibretlik sahnedir. Özdeşleştiği rejimi için, hâlâ da için, en üst derece gözcülerden.. Mesajları bu açıdan da, önemli..
Tayyîb Erdoğan'ın Diyarbakır'da, 'Devlet'in geçmişte hatalar yaptığını' açıkça dile getirdiği gezisinden sonraki ilk MGK toplantısından sonra geçen hafta yayınlanan bildirinin muhatabı belli olmadığı için, medyada, 'Başbakan Erdoğan'la cihet-i askeriye arasında tartışma çıktığı' iddia edilirken; Demirel, bu bildiriyi, kendi C. Başkanlığı döneminde, Erbakan'a verilen '28 Şubat Muhtırası'nın daha zarifi' olarak; 'Ana(ç) Muhalefet Partisi' ise, o bildiriyi 'postmodern bir uyarı' diye selamlıyordu..
Demirel, 27 Ağustos günü de Bilgi Üniversitesi'nin tertiblediği 'Uluslararası Araştırmalar Konferansı'nın 'Başarısız Devletler' konulu oturumunda, yerli-yabancı akademisyenlere hitabederken de, 'Silahlı Kuvvetler- Devlet yönetimi münasebetleri'ne değiniyor ve demokrasiyi, 'Silahlı Kuvvetler'in sivil idarenin kontrolünde olduğu rejim' olarak tarif ediyor ve 'Silahlı gücün, meşru siyasî otoriteye itaati ve direktifinde görev yapması' gerekliliğini ve 'bir ülkede siyasî iktidarın kendi ordusundan şüphelenmesinin devlet kurumunun en önemli sorunlarından biri olduğunu, ancak, onun itaatinden emin olunmasının, ikinci bir silahlı güç kullanarak da sağlanamayacağını; aşiretten devlete, hele çağdaş devlete kolay geçilemediği'ni belirtiyor; 'Türkiye hür bir zihinle bütün bunların tartışmasını yapamamış, devletin ârızasız işlemesi için alınacak dersleri, sağlıklı bir biçimde çıkaramamıştır. Suçlu arıyor değilim... Sadece bir tesbit yapıyorum.' ve; 'Askerî müdahale veya darbelerin, 'iç savaş ve kardeş kavgasını önlemek, devlet ve milletin bekasını tehdit eden bunalımı ortadan kaldırmak' gibi gerekçelerle sahnelendiği'ne işaretle, 'Bu tesbitler doğru ise, bunun anlamı, 'Ülkeniz yönetilemez hale gelmiş' demektir..' diyordu. 'Darbelerin, hangi sebebe dayanırsa dayansın, siyasî ve idarî kadroları geniş ölçüde tahrib ettiğini, ülkeyi deneyim ve bilgiden bir ölçüde mahrum bıraktığını; halkın devlete, rejime, siyasete ve siyasetçiye olan güvenini azalttığını' da söyleyen Demirel, 'Ayrıca siyasete giren Silahlı Kuvvetler'in, bir ülkenin en önemli kurumunu, yani silahlı gücünü yıprattığını ve kendi içinde bölünebildiğini' de belirtiyordu.
Laik rejimin bu gedikli siyasetçisinin sözlerini yabana atmamalı.. O, hâlâ, kendi sisteminin gözcüsü.. Onun, bu konuşmadan sonra, son MGK Bildirisi'yle ilgili '28 Şubat'ın zarifi' nitelemesini, 'maksadını aşmış' diye geri alması da, ilginç..
Bu sözler, özellikle de, emekliye ayrılmak üzere olan bazı komutanların, çağdaş bir 'yeniçeri ağası' olarak son kez esip tozdukları bugünlerde, daha bir ilginç.. Gen. Kur. Bşk. Org. Özkök, eğer 'kanun hâkimiyeti' ve 'disiplin anlayışı'nda samimî ise; askerî üniformalar içinde, yeniçeri mantığı'yla yapılan güç gösterilerine ve o isyankâr konuşmalara gözyummaz ve derhal, emeklilik haklarını, hem de o son anda yakıp, Ordu'dan tard eder, atardı.. Bakınız, o zaman, ihtilalcilik, zorbalık geleneği nasıl kırılıyor; gerçek disiplin sağlanıyor!
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|