Çeçen dramının yaşandığı günlerdeydi. Batılı bir Müslüman arkadaşla muhterem bir zâtı ziyarete gitmiştik. Arkadaş, sanal piyasada “hacker” namı ile maruf eşhastan sayılabileceğini, ama kendisinin bunların iyi huylularından olduğunu ifadeden sonra şu soruyu sordu: “Şimdi ben bu yeteneğimi Çeçenlere tasallut edenlere karşı kullansam ne lâzım gelir?” O zat ne yapabileceğini sordu. Arkadaş site çökertmek, e-mail hesaplarına girmek gibi hemen hepsi “yıkıcı” bir dizi icraat saydı. Muhterem zât gülümsedi ve “Sanal âlem aynen gerçek âlem gibidir. Bir Müslüman'ın nasıl davranacağı da bellidir. Yapamazsınız; caiz olmaz” cevabını verdi.
Uygunsuz sitelere girmeye çalışanları ayetlerle uyaran
Yusuf Ali virüsü ile ilgili haberi okuyunca bizim iyi huylu “hacker” arkadaş geldi aklıma. Belli ki
Yusuf Ali'nin mucidi de bizim arkadaş gibi aykırı yetenekleri olan birisi. Ama daha da ileri gidip bu yeteneğini fiiliyata dökmeye karar vermiş. Muhtemelen şöyle düşünerek: “Madem Allah bana bu yeteneği verdi, bunun zekâtını vermeliyim.”
Sonuçta ortaya çıkanı biliyoruz. Herhangi bir uygunsuz siteye girme teşebbüsünde
Yusuf Ali (ki muhtemelen ismini İngilizce Kur'an mealinin mütercimi Abdullah
Yusuf Ali 'den aldı) harekete geçiyor ve bir anda ekranı Muhammed Suresi 19. ayeti kaplıyor. Ayetin meâli şöyle: “Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.”
Ayetin altında bir de çıkışı gösteren bir düğme var. Ama buna tıklandığında “Olamaz, kafese düştüm” şeklinde bir pencere çıkıyor. Bu pencere ise bilgisayarı yeniden başlatmak ya da kapatmaktan başka bir seçenek bırakmıyor.
Yusuf Ali'nin bunun dışında ana belleğe zarar vermek gibi bir işlevi bulunmuyor. Anlayacağınız, gerçekten iyi huylu bir virüs bu.
İnsanın, makbul olmayan bir şeye yeltendiğinde önünde bu ayeti buluvermesi ne güzel değil mi? Hakikaten Allah her şeye vâkıf olduğu gibi bizim nerede sörf yaptığımızı da gayet iyi biliyor. Ama günahı rahatça işlemek varken bir anda ayetle yüz yüze gelivermekten herkes hoşlanmayabilir. Sanal alemdeki bu gayretli “hacker” kardeşimizi kimileri gibi durumdan vazife çıkararak ahlak zabıtalığı ile suçlasak mı acaba? Anne baba dostu bu siber Köroğlu'na gülüp geçelim mi yoksa biraz kırıcı olsa da şunu mu diyelim: “Bak kırıcı kardeş! Kalın kafalılığın lüzumu yok! İyi huylu da olsa, adı
Yusuf Ali de olsa yaptığın virüs son tahlilde bir virüstür. İnsanları, istemedikleri bir anda, istemedikleri bir mesaja maruz bırakmakla onları rahatsız ettiğinin farkında değil misin yoksa? Bu yaptığın 'günah işleme özgürlüğüne' terstir. Sana şimdilik sadece gülüp geçiyoruz, bir daha olmasın.”
Sadece gülüp geçmeye tamam ama
Yusuf Ali'yi suçlayanlar o kadar acele etmesinler. İnternet bu kadar kolay zabıtacılığı kaldırmaz. Burası, herkesin, her şeyin özgür olduğu bir ortam; buna kabul. Ama diğer taraftan herkesin ve herşeyin izlendiği bir büyük hapishaneden söz ediyoruz. Gözlenenlerin gözlendiklerini fark etmedikleri yeni bir Panoptikon kulesi 'nden . Bu anlamda interneti hep, ötede önümüze getirilecek amel defterinin en güzel delillerinden birisi olarak gördüm. Aynen amel defterimizdeki gibi net ortamında da her hareketimizin bir kaydı var. Gezdiğimiz, gördüğümüz ve takıldığımız her ortam –hadi iyimser olalım- bize daha iyi hizmet verebilmek adına takip ediliyor. Böyle bir ortamda “günah işleme özgürlüğü”nden mi endişeye düşelim yoksa “masum kalma özgürlüğü”nden mi?
Başka bir boyut daha var. Araştırmalara göre her altı çocuktan birisi sanal dünyada pornografiye maruz kalıyor. Okullarda öğrencileri, işyerlerinde çalışanları bu dünyanın çirkin yüzünden koruyabilmek gibi bir dert her geçen gün daha da büyüyor. Bakmayın bizim “dinci zabıtaların” peşin fetvalarına, bilişimciler, yazılımcılar ve yöneticiler durup dinlenmeksizin yasal
Yusuf Ali'ler tasarlıyorlar. Bir diğer tabirle bu ortamda tam da “günah işleme özgürlüğü”nü nasıl ihlal edeceklerini düşünüyorlar. Çünkü satanın, alandan çok olduğu, şartların dengesiz oluştuğu bir pazar burası. Müdahalenin şart olduğu bu pazarda
Yusuf Ali gibi ahlak zabıtalarına o kadar çok ihtiyaç var ki…
Bizim batılı, iyi huylu hacker arkadaş fetva almak için yanına gittiği zata yukarıdaki gibi değil de şöyle bir soru sorsaydı: “Efendim, sokağa çıktınız, her tarafta uygunsuz görüntüler, başınızı kaldırmak şöyle dursun neredeyse gözünüzün içine girecekler. Hadi siz muhafaza ettiniz kendinizi, ya çoluk çocuğunuz? Bu arada birisi bir gözlük getiriyor, takıyorsunuz, tüm menfi tesir izale oluyor. Etkilenme olmadan işinizi bitirip yerinize geri dönüyorsunuz. İşte ben bu gözlüğün üreticisiyim; dışarıya çıkan her kardeşime de bundan hediye ediyorum, ne buyurursunuz?”
O zat acaba ne cevap verirdi dersiniz? Bence şunu derdi:
“Aferin oğlum. Berhudar olasın. Allah sa'yini meşkûr etsin.”
Ne
Yusuf Ali'ye ne de, onun mucidi, yetenekli “hacker”a kızalım. Çünkü günahın derebeyi, masumiyetin parya olduğu bir zeminde onun gibilere çok ihtiyaç var.
Aferin Yusuf Ali.
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|