Bağdat'ta, bütün karşılaşmalarımız benimsenmiş kurallara göre yürüyor gibiydi. “Amerikalı mısınız?” kaçınılmaz olarak sorulan ilk soruydu. “Hayır, hayır, Kanadalıyım” da bizim fazlasıyla telaşlı cevabımız. Bazen, sözümüz yeterince münasip bulunmuyordu ve bizi sorguya çekenler kanıt istiyordu. Pasaportlarımızı kontrol etmeleri için çıkartıyorduk. Çoğu zaman yüzlerinden bir öfke bulutunun geçtiğini görebilirdiniz. Kadınlar bazen, kendilerini gülümsemeye teslim edebilirdi. Çocuklar küçük komandolar gibi davranmayı bırakıp, kaçıp oyun oynayabilirdi.
Beni yanlış anlamayın: Kanadalılar Irak'ta sevilmiyor, biz sevilmiyoruz; şu ana kadar söyleyebileceğim tek şey bizden nefret ettikleri.
Yeni Başkanın Stephen Harper olacağının öngörüldüğü Kanada'ya dönmek bu nedenle, acıydı. Uzun zamandır George W. Bush koalisyonuna katılmaya istekli olan bu adam, Avam Kamarası'nda eski Savunma Bakanı John McCallum'a “budala” diyerek ABD'yle birlikte Irak'ta olmamız gerektiğini ve “kazanmak için gereken her şeyi yapmak” gerektiğini vurguladı. “Savaş çabasını desteklemek” için son derece hevesli olan bu adam Fox'a gitti ve bütün güvenilir kamuoyu araştırmasının bulgularına meydan okuyarak “Kanada'nın sessiz çoğunluğunun şiddetle” işgali, “desteklediklerini” söyledi.
Eğer Muhafazakârlara Kanada'yı Bay Bush'un terörizme karşı olan korkunç savaşına tam destek veren savaşçıya dönüştürme şansı verilirse, Irak'ta karşılaştığım biraz da olsa nezaket de çabucak kaybolacak. Geri döndüğümde orada görevli denetmenlere pasaportumu göstermem çok farklı bir etki yaratacak.
Nisan ayında, ABD önleyici savaşın içindeyken, biri Felluce'deki direnişe yönelik, diğeri Necef ve Sadr mahallesindeki Mukteda El-Sadr'a yönelik iki önleyici savaşa ödenek ayırmaya karar verdiğinde, yani çok önemli bir zamanda Irak'taydım. LA Times, ABD'nin Sadr mahallesine yaptığı saldırılar sonucu son iki ayda 800 Iraklının öldürüldüğünü tahmin ediyor, Felluce'nin fethi esnasında tahmin edildiğinden daha fazla Iraklı, neredeyse 900 kadar Iraklı, öldü.
Camilerin kutsallığına hakaret edilip, mahkûmlara işkence uygulanıp, çocuklar öldürülürken George Bush'un dehşet verici düşman-imâl eden makinesine yakından tanık oldum. Amerikalılara duyulan nefret sadece Irak'ta değil, komşu ülkelerde de hızla artıyor.
Misilleme hemen başladı: yabancıların kaçırılması artık olağanlaştı, neredeyse hiç haber olmuyor. Haletiruhiyedeki değişim apaçık ortada.
Amerikancılık karşıtlığı artık bir düşünce değil; kontrol edilemez, doğal bir güç. Kanadalı olmak bizleri kancadan kurtarmıyor, bizler hâlâ çirkin işgalin yabancı askerleri, sözleşmecileri ve gazetecileri olarak tüm ülkeyi dolaşıyor ve bizim olmayanları alıyoruz: yaşamları, işleri, petrolü, hikâyeleri ve fotoğrafları. Adam kaçıranlar çoğu kez milliyete dayanan bir ayrımcılık uygulamıyor.
Ama Kanadalı olmak ya da özellikle Amerikalı olmamak, bazen küçük de olsa bir pencere açıyor. Bu, acı çeken insanların milliyetlerimizin arkasındaki insanlığımızı bir an için görmelerini sağlıyor. Karşılaştığım Iraklıların ezici bir çoğunluğu -hatta ABD'nin silahlarıyla henüz çocuklarını ve eşlerini kaybetmiş olanlar da mucizevî bir şekilde dahil olmak üzere- nefret duyma mecburiyetinden kurtuldukları, rahat bir nefes aldıkları için minnettardı. Ben tabii ki, Amerikalı olmamak beni bir çok kez ciddi tehlikelerden koruduğu için daha çok minnettardım.
Milliyetinizden dolayı sizden nefret edilmemesi bir ayrıcalık ve bizler bu ayrıcalıktan kolayca vazgeçmemeliyiz. George Bush kendi halkına ayrıcalık verilmesini reddetti ve Stephen Harpor, Kanada ve ABD dış politikaları arasındaki küçük ama önemli farkları ortadan kaldırarak Kanadalıların elinden düşüncesizce bu ayrıcalığı alabilir. Bu davranışı sonucu oluşacak tehlike sadece Kanadalıların Ortadoğu'ya gittiklerinde güvencede olup olmayacaklarıyla ilgili değil. Bay Bush'un ABD ve koalisyon ülkeler için ektiği nefret daha şimdiden askerleri ülkelerinde de takip ediyor.
Irak'tayken bu nefreti hissettim ve inanın bana: Bizler bu deneyimi burada, Kanada da yaşamak istemeyiz. Bana inanmıyorsanız; İspanya vatandaşlarına inanın, onlar Mart seçimlerinde George Bush'un savaşının yarattığı misilleme saldırılarına maruz kalmak, gitgide çoğalan düşmanların kendi düşmanları haline gelmesini istemediklerine karar verdiler. Ya da İngiltere vatandaşlarına inanın, onlar geçtiğimiz yerel seçimlerde onları gözü dönmüş bir şekilde savaşa sürükleyen ve böylece daha az güvende olmalarına neden olan Tony Blair'in İşçi Parti'sini hezimete uğrattılar. Ya da Avustralya vatandaşlarına inanın, onlarda John Howard'a aynı mesajı gönderdiler. Ve hatta ABD vatandaşlarına inanın Los Angeles Times'ın geçenlerde yaptığı kamuoyu araştırmasına göre ABD vatandaşlarının %55'i Bay Bush'un Irak'taki icraatını onaylamıyor.
Dünyanın kalan kısmı son olarak “Daha fazlasına hayır!” derken, Kanadalılar “Ben de...” diyen bir partiye oy verecek gibi gözüküyor.
Washington'daki kartallar Kanada'yı bir parazit, kendi pahalı askerî korumalarını bedavaya getirmeye çalışan, kıtanın terörizme karşı savaşındaki zayıf halka olarak resmetmeye eğilimli. Dünyanın her yerinde bilinen gerçek, kör bir hükümetin ABD dış politikasına yardakçılık yaptığıdır; Bay Harper'ın savunduğu yardakçılık, tam olarak sivilleri terör hattına koymak demektir. Zayıf halka ABD'nin ta kendisidir.
Irak'a gitmeden önce Bağdat'tan bir yıldır haber bildiren tecrübeli bir savaş muhabiri bana verebileceği en iyi güvenlik tavsiyesini verdi. “Amerikalılardan uzak dur, onlar sağlığın için tehlikeli.” Bir Amerika karşıtı değildi (Amerikan vatandaşıydı ve savaşı desteklemişti.); sadece gerçekçiydi. Irak'ta bu tavsiye; ABD askerî konvoylarında yolculuk etmek istemezsiniz, ABD birlikleriyle gömülmek istemezsiniz anlamına geliyor. Mesafenizi korur ve ayrı durursunuz. Tarihin bu riskli anında, aynı prensip ülke içinde de geçerli: Kanada'nın güvenliği, ABD'den bağımsız bir ülke olmayı muhafaza etmemize bağlı. ABD'nin güvenlik kalesinin içinde olmak, füze kalkanı olmak değil, füze çekim merkezi olmak demek.
ABD küresel saldırgan gibi davranmaya devam ettiği sürece, bizim için en sağlıklı olan, Amerikalılardan mümkün olduğunca uzak durmak.
8.890 kilometrelik ortak sınırla, coğrafi mesafe bir seçenek değil. Neyse ki siyasi mesafe hâlâ bir seçenek. Şimdi bundan feragat etmeyelim.
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|