Hele de son zamanlarda, Irak -daha doğrusu, bu ülkeyi işgal eden Amerikan emperyalizmi- ile, Suriye, İran İslam Cumhuriyeti (İİC) ve Türkiye arasında yoğun -ve deyim yerindeyse- interaktif görüşmeler cereyan ediyor. Muttaqî, Khaleelzad, Talebânî, Abdullah Gül arasındaki ve MİT Müsteşarı’nın Barzanî’yle görüşmeleri.. Kezâ, Gül’ün Şam ile sürekli temasta bulunması..
Tabiatiyle, nice siyasî manevralar ve hattâ entrikalar.. Bu satrançta da her taş yer değiştirebilir. Çünkü, asıl hedef, ‘Şah’ın ‘mat’ olmamasıdır. Ve bu Ortadoğu satrancında, her güç ve rejimin bir ‘şah’ı vardır; bütün taktik ve stratejiler, herkesin kendi ‘şah’ının ‘mat’ olmaması içindir.
En önemlisi de, Amerika’nın Irak’daki büyükelçisi, -eski bir Afganistan vatandaşı- ‘Zaimal Khaleelzad’ın, Bush tarafından, İİC ile görüşmek için de yetkili kılması.. Halilzad, dün de, görüşmeler yapmak için İstanbul’daydı..
Bu açıdan, bu son gelişmeler birkaç açıdan ilginç.. Birincisi; 26 yıldır kesik olan USA- İİC ilişkilerinde ilk kez, direkt bir temas gerçekleşmiş olacak.. İkincisi; Irak’da istediği düzeni henüz oluşturmaya muvaffak olamayan Amerikan emperyalizminin, bir taraftan İİC’yi tehdid ederken ve İİC’nin en üst makamlarından yükselen Amerikan karşıtı sert söylemlerden sonra, yani USA tarafından adetâ ‘anlaşma’ zemini arıyor işareti ve bir ‘geri adım atıldığı’ havası verilircesine bu vazifelendirmenin gerçekleşiyor olması.. Üçüncüsü ise, geçtiğimiz günlerde, Türkiye’yi ziyaret eden İİC Dışişl. Bak. Muttaqî’nin, ‘Irak ve Afganistan’ın geleceği konusunda, Amerika ile İİC‘nin paralel düşündüğünü’ söylediğinin medyada sözkonusu edilmesi (Yeni Şafak, 3 Aralık 05)..
Hatırlayalım ki, İran’da milyonların ‘qıyâm’ıyla gerçekleşen ‘İslam İnkılabı Hareketi’, 1 Şubat 1979’da İran coğrafyasında hâkimiyeti, hükûmeti ve sosyal hayatı yönlendirme gücünü büyük çapta ele geçirdikten ve emperyalizmin bölgedeki en has kullarından, hizmetkârlarından birisi olan Şah ve düzenini tarihin çöplüğüne attıktan 9 ay kadar sonra, 4 Kasım 1979’da, Tahran’daki ‘USA Büyükelçiliği’ binlerce üniversite öğrencisince basılıp, 52 diplomat-casusu rehine alınmış, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kopmuş ve Amerika onları kurtarmak için giriştiği her teşebbüsten de netice alamamıştı.. Hele, 1980 Nisanında, Doğu İran’daki Tabes Çölü’ne indirme yapmak teşebbüssü, uçakların birbirine çarpması ve yığınla Amerikan askerinin ölmesi ile, tam bir fiyasko olmuş ve nihayet; 1,5 yıl kadar (444 gün) süren o eylem, nihayet, Cezayir aracılığıyla halledilmiş ve o zamandan beri, taraflar arasında direkt diplomatik irtibat kurulmamıştı. Şimdi, devreye ‘Halilzad’ sürülüyor.. Amerika’nın bu geri adım atışına yabancı değiliz.. Şöyle ki; Amerika ve müttefiklerinin teşviki sonunda, Saddam’ın İran’a saldırmasıyla başlayan ve 1980-88 arasında, 8 yıl devam eden ‘İran-Irak Savaşı’nın en kanlı demlerinde Amerikan emperyalizmi, Saddam’ın artık ayakta duramıyacak hale geldiğini anladığında, o zamanki Amerikan Başkanı R. Reagan’ın ‘Ulusal Güvenlik Başdanışmanı’ Mc Farlane, İran’a gizlice silah satan bir ‘uluslararası silah kaçakçısı’ kılığında girmiş ve hemen kimliğini açıklamış ve ‘Amerikan Hükûmeti adına görüşme isteğini dile getirmişti; İncil ve nice hediyeler de sunarak.. İİC, Mc Farlane’i 10 gün kadar gizlice sorguladıktan sonra, sessizce geri göndermiş ve bir ay sonra konuyu açıkladığında ise, Amerika inkar ve kabuller arasında bocalamış ve Mc Farlane de intihara bile teşebbüs etmişti.. Şimdi ise, Halilzad, İİC makamlarıyla direkt görüşmeler için yetkili kılınıyor..
Ki, -Amerika eliyle oturtulmuş olsa bile-, uluslararası hukuk açısından, ‘Irak Devlet Başkanı’ statüsündeki Celal Talebâni, 2 hafta önce, Tahran’ı ziyareti sırasında, İİC’nin en yüksek makamında bulunan Âyetullah S. Ali Khameneî’nin, ‘Amerika’nın Irak’dan bir an önce çıkması ve bunun takviminin belirlenmesi’ ihtarına muhatab olmuş; İran C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad da, geçen hafta ‘Bizim nükleer enerjiye ulaşmak hakkımızdan endişe ediyorsanız, biz de sizin nükleer faaliyetlerinizin insanlıkdışı olduğuna inanıyoruz.’ diye, Amerika’ya meydan okumuş ve ortam iyice gerilmişti..
Böyle bir durumda, Muttaqî’nin ‘Afganistan ve Irak konusunda, Amerika ile paralel düşündükleri’ni açıklaması, ilk planda şaşırtıcı gelebilir, ama, diplomasi sırf, aykırılık üzerine de kurulamaz ve bazen, kendi fıtrat ve mantığının gerekleri yerine getirilirken de en zıddlarla paralel duruma düşülebilir.
Amerika, Ortadoğu’ya yeniden bir düzeni zorla kabul ettirmeye çalışırken; karşısında kendisine karşı, uluslararası hukuk ölçülerine göre ‘askerî savaş’ vermek durumunda hiç bir devlet yoktur; ama, onun işini zorlaştırmak için inisiyatifi elinde tutmaya çalışan güç odakları ve ülkeler koordineli hareket ederlerse, bu işgalci emperyalisit gücün tökezletilmesi ve hattâ kaçırılması gibi sürpriz neticeler bile elde edilebilir..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|