Türkiye kamuoyu, genelde, hadiselerin gelişmesine göre takınılacak ‘edilgen’ siyasetlerle meşgul olurken, aynı bölgenin bir diğer büyük ve stratejik ülkesi olan ve ‘İslam Cumhuriyeti’ rejimiyle idare edilen İran ise, bir çok iç ve dış mes’elelerle boğuşmasına rağmen, dünya kamuoyunda ‘etken’ bir pozisyonda ve hadiselerin inisiyatifini eline geçirmiş gibi bir görüntü veriyor.. Özellikle de, nükleer silahlara sahib olacağı korkusu yüzünden, siyonist İsrail rejimi ve onun Atlantik ötesindeki uzantısı olan Amerikan emperyalizminin yönlendirdiği uluslararası medyada sürekli büyük tehdid kaynağı olarak gündemde.. Özellikle de, Birleşik Amerika’da, Bush yönetimi üzerinde etkili olan ve ‘Yeni Muhafazakar (new.con)’lar diye anılan Evangelist ‘şebeke’nin, ‘İran’a askerî saldırı yapılması’ istemekte Ariel Sharon’dan geri kalmamaları ilgi çekici..
Bu odaklar, geç kalınırsa, İran’ın, bir atom bombası üretmek merhalesine geleceğini söylüyorlar.. İİC yetkilileri ise, ‘nükleer enerjiden faydalanma hakkına kimsenin sınır getiremiyeceğine, nükleer silah gibi bir hedeflerinin bulunmadığına dair en üst derece açıklamalarına rağmen, hem İsrail ve Amerika ve hem de AB ülkelerinin korkuları giderilebilmiş değil..
Nitekim, ‘Siz bizim nükleer enerji elde etmemizden endişe ediyorsanız, biz de sizin nükleer enerjiyi insanlığın aleyhinde kullanacağınızı düşünüyor ve bunu insanlık dışı buluyoruz..’ şeklindeki sözler bile Batı dünyasını bayağı tedirgin etmişe benziyor.. Çünkü, mâkûl düşünen her insana, ‘doğru..’ dedirttirecek cinsten bu sözü söyleyen, sıradan birisi değil, İİC’nin iki numaralı ismi olan C. Başkanı Ahmedînejad.. Ve o bu sözleri, Amerikalılara ve AB liderlerine ve kamuoylarına hitaben söylüyor..
Asıl korku ise, İran’ın değil, ‘bir İslam Cumhuriyeti’ rejiminin ‘atom silahı’na erişmesi ihtimali.. (Gerçi, resmî adında İslam Cumhuriyeti nitelemesi bulunan Pakistan da, atom silahına sahib, ama bundan, General Ziya’ul Haqq’ın, 1988’de, içinde Amerika ve İsrail’in de bulunduğu Amerika’lı yetkililerce bile ileri sürülen bir suikasdle bertaraf edilmesi ve M. Nevaz Şerif Hükûmeti zamanında elde edilen atom bombasının da, Nevaz Şerif’in bir hükûmet darbesiyle devrilmesine müncer olması ve General Muşerref’in iplerinin Amerikan kontrolünde bulunmasından dolayı, artık eskisi gibi korkulmuyor.)
Evet, ‘İslam atom bombası’ deyiminden korkuluyor.. Halbuki, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın elindeki atom bombalarına bakıp, bir ‘hristiyan atom bombası’, İsrail rejimininkine bakıp, bir ‘yahudi atom bombası’, Hindistan’ın elindekine bakıp, bir ‘hindu atom bombası’ veya Çin’in elindekine bakıp, bir ‘ateist /komünist atom bombası’ nitelemesi yapılmazken; bir ‘İslam atom bombası’dan sözedilmesinin ve korkulmasının mantığı nedir?
Şimdi hele de, İİC’nin de bu silaha erişebileceği ihtimali, Batı dünyasını derinden düşündürüyor. Bu da, İİC’nin dışardan kontrol edilmesi zor bir ülke olmasından kaynaklanıyor..
‘Uluslararası Atom Enerjisini Komisyonu’ (UAEK) başkanı Muhammed el’Baradeî, 5 Aralık tarihli The Independent gazetesine verdiği mülâkatta, ‘İran’lıların, tam yakıt döngüsünü elde etmeyi amaçladıklarını ve bunu sağlayan bir ülkenin de, birkaç ay sonra nükleer silah üretebilecek duruma gelebileceğini biliyorum. İran’ın, naftalinleyip bir kenara koyduğu Natanz yeraltı uranyum zenginleştirme tesisini faaliyete geçirme tehdidini sürdürmesi, krizi derinleştirecek, krizin derinleşmesi halinde herkes zarar görecek ve Pandora'nın kutusu açılması halinde, İran'ı izole etme çabaları ortaya çıkacak buna İran’ın karşılık verecek ve konuya bir çözüm bulmak için görüşme masasına dönülmesi zorunda kalınacaktır..’ diyordu.. (Hatırlayalım ki, Amerika tarafından 2003 Baharı’nda, Irak’a karşı ikinci bir savaş başlatılacağı zaman, işbu (UAEK)’nın iki yetkilisi El’ Baradeî ve Hans Blix, ‘Irak’ın elinde nükleer silah bulunduğu’ iddialarında bulunmuşlar ve bunlara Tony Blair’in sahte raporları da eklenmiş ve bu belge ve bilgileri USA Dışbakanı Colin Powell, Güvenlik Konseyi’nden dünyaya, gerçek imiş gibi sunmuştu.. Şimdi ise, Powell, o büyük entrikanın içinde bir yalancı figuran olarak kullanıldığını yeni anlıyor ve ‘o konuşmanın utancını, hayatı boyunca çekeceğini’ söylüyor.)
Şimdi de, kimbilir hangi uluslararası büyük şeytanî entrikalar sözkonusu..
Böyle bir dönemde, Rusya’nın İran’a, ‘uranyum zenginleştirme işini, Rusya’da yapmayı’ önermesi, AB ülkelerinde ‘olabilir’ bir çözüm yolu olarak görülürken, konuya, İran’da da sıcak bakılıyor olmalı ki, kamuoyunda açıkça tartışılıyor.
Nitekim, 5 Aralık tarihli ‘Cumhûrî-i İslamî’ gazetesinde, bu ihtimal, ‘köktenci olarak nitelenenlerin, Batı ile uzlaşma’ arayışı içine girme eğilimi olarak şiddetle eleştiriliyor, ‘uranyum zenginleştirmesi’nin Rusya’ya kaydırılmasının kabul edilemiyeceğini belirtiyordu.. Gerçekten de çetin bir konu..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|