Yanlışı, hatayı görmek, -hayatı o yanlışlar üzerine kurmayı sürdürdükçe ve- o hatayı telafi etmeye çalışmadıkça ne ifade eder ki.. Ama, genelde, dünyamız şekillenirken, hele de siyasetçiler, hataları kabul etseler bile, hatalar üzerine kurulu düzenlerini sürdürmekten el çekmiyorlar.
Alınız size, bunun son örneği.. Amerikan Başkanı Bush’un son konuşması.. Onun nasıl bir ‘ileri zekâlı’ olduğu üzerinde ayrıca durmaya gerek yok.. 14 Aralık günü, Washington’daki Woodrow Wilson Merkezi’de, ‘Irak'a savaşa karar verdiğimizde, (…) istihbarat örgütleri Saddam'ın elinde kitle imha silâhları olduğu kanaatindeydi. (…) İstihbaratın büyük çapta yanlış olduğu ortaya çıktı. (…) Hatalı istihbarata dayansa bile, Saddam’ın devrilmesi de kârdır!’ deyivermiş! ‘Şecaat arzedeyim derken, merd-i qıbtî; sirkatin söyler.’ (yiğitlik taslamaya çalışan hırsız, çaldıklarını söyler..) edâsında..
Bush’un, Irak’lı yüzbinlerce insanın katline vesile olan saldırganlığından utanç duymaması karşısında söyleyecek söz var mı? Kendi gürbüzleştirdikleri bir ‘canavar’ı etkisiz hale getirmek adına, yüzbinlerce insanı öldürdüler, hâlâ öldürüyorlar. Ama, hata üzerine kurdukları düzenden vazgeçmeye niyetleri yok! Çünkü, çıkarları bunda!.
Ben buradan, hemen ülke içine dönmek istiyorum.. Çünkü, Türkiye’de de aynı hatalar yapılıyor. Bush’unkine benzer bir itirafı da, Devlet Bahçeli yapmış ve 'kendisini kürd olarak niteleyen kişileri de bölücü terörle özdeşleştirmek çok yanlıştı’ demiş.. (15 Aralık, Yeni Şafak) Evet, doğru bir tesbit.. ‘Her kürd’ü PKK’lı sanmak, her türk’ü MHP’li sanmak’ gibi saçmadır, ama, bu saçmalık yıllarca yapıldı, neredeyse bütün kürdler birer ‘potansiyel bölücü’ gibi görüldü.. Prof. Ümid Özdağ da, 14 Aralık akşamı, Kanal 7’de, N. Ilıcak’ın sunduğu proğramda, ‘devlete veya PKK’ya bağlı olanlar dışında, bölge halkından 30 binden fazla insanın da hayatını kaybettiği ve devletin, onların ailelerini PKK’nın eline bıraktığı’ndan yakınıyordu, haklı olarak..
Tayyîb Erdoğan’ın düzeltmeye çalıştığı da, işte bu ‘yanlış devlet siyaseti’!. Ve amma, bir hatanın üzerine kurulu çıkar mekanizması, ‘taife-i laicus’un hayat damarlarını oluşturduğundan; ‘devlet siyaseti’nin korunması adına, Erdoğan’a karşı çıkılmaya ve terör yeniden palazlandırılmaya çalışılıyor.
Tıpkı, Saddam’ın Amerika eliyle büyütülmesinde olduğu gibi, Öcalan da Devlet eliyle palazlandırılmıştı.. (Bu ilişkiyi açıklamaya kalkışan Uğur Mumcu’nun, o cür’etinin bedelini canıyla ödediği hatırlanmalı..) Ve bugün, her ikisi de, kendilerini palazlandıran güçlerce korunurken, öldürmeler sürüyor.
15 Aralık gecesi, ‘Köprüyü Geçmek’ isimli bir ‘İstanbul belgeseli’ yayınlandı, NTV’de.. Arada, ince mesajlar da vardı.. Bir kürd genci, kendi yöresine gidiyor, her tarafta ‘Orman sevgisi, yurt sevgisinden gelir..’ yazısı.. Ama, ormanlar yakılıyor. (Düşman gücün beslenme veya saklanmasını önlemek için, orman veya köy yakmak da askerî bir çözümdür, çünkü..) Ne var ki, ‘Bize, (devlet cinayet işledi, asker köy yaktı!) dedirttirmezsiniz.’ şeklindeki ‘vecîze’lerin sahibi Demirel ve Çiller’leri bu sahnenin içinde nereye oturtmak gerekir?
Keza, Kanal 7’deki, (yukarıda değindiğim) proğramda, Gülay Göktürk ve Prof. Atilla Yayla, genelde her sağlıklı mantığın kabul edebileceği görüşleri dile getirirken; geçen hafta, ATV’deki bir tartışma proğramında, A. Melik Fırat’ı, ‘Türkiye’de derin devlet olsaydı, sen burada olmazdın..’ diye tehdid eden, şimdi de, Londra’da birkaç patlama olunca, Tony Blair’in, ‘şüpheli gördünüz mü, sıkın kafasına kurşunu!.’ diye emir verdiğini hayranlıkla anlatan ve ‘devletin öyle korunmasını’ zımnen isteyen bir nasyonalist Ümid Özdağ ile eski marxist Uluç Gürkan’ın ‘türkçülük’ ve ‘kutsal devlet’ anlayışında nasıl birleştiklerini görmek de ilginçti.. Bu durum, kendi parti proğramında, ‘TC vatandaşlarının taşımaları gereken tek ortak kimlik, resmi siyasal kimlikleridir. Yani, TC vatandaşı olmalarıdır. Başka kültürel kimlikler, bu üst kimlikle çatışmamalıdır’ diyen Baykal’ın, Tayyîb Erdoğan’a, ‘Mehmed Âkif kadar türk ol!’ deyişi ve kavmiyetçilik fikrine kesinlikle karşı çıkan ve arnavud kavminden olan bir Âkif’i bile türk göstermeye kalkışıp, paralellik kurmaya çalışması kadar tuhaftı! O Âkif ki, ‘Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?/ Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?/ (..) Hani, milliyyetin İslâm idi, kavmiyyet ne? /Sarılıp sımsıkı dursaydın a, milliyetine../(..)/ Arab’ın türk’e, lâz’ın çerkes’e, yahut kürd’e, / Acem’in Çinliye ruchânı mı varmış, nerede?/ Müslümanlıkta anâsır mı olurmuş? Ne gezer!/ Fikr-i kavmiyyeti tel'in ediyor Peygamber!’ demişken, bu hakikati anlamamakta ısrar edip, zorbalık ve zulüm üzerine kurulu bir düzeni sürdürmek ve o hataları itirafa rağmen, o binayı o yanlış temel üzerinde ayakta tutmaya çalışmak, akıl işi midir? Hata üzerine kurulu bir dünyayı ayakta tutmakta ısrar edenlerin, Bush’tan farkı nedir?
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|