Evet, sadece Irak’daki değil, bütün Müslüman coğrafyalarındaki huzursuzluk ve entrikaların, kanlı boğuşmaların başsorumlusu, Amerikan emperyalizmi ve onun başı Bush ile başta siyonizm olmak üzere, öteki şeytanî odaklardır. Çünkü, dünya çapındaki İslamî yükseliş karşısında, ‘Sıcak ve Soğuk Savaş’ın bütün entrikaların sergilenmesi zarurî görülmektedir.. Nitekim, dün, ‘Financial Times’, Bush’un, ‘İran’ın etnik farklılıklarının nasıl kullanılabileceği’ne dair araştırmalar yaptırdığını yazdı.. Bush, geçen hafta, sırf bunun için USA Kongresi’nden 75 milyon dolar tahsisat almamış mıydı?
Irak’da, Saddam’ın kanlı diktatörlüğü yıkıldıktan sonra, ‘Irak’ın kurtarıldığı ve özgürleştirildiği’ni ileri süren Bush ve avanesinin üç senedir sergilenen bütün bu kanlı cinayetlerin her merhalesinde, sorumlulukları, birinci derecededir.
11 Eylûl 2001 Saldırıları’nda New York’da, 3 500 sivil insanın fecî şekilde can vermesine, bütün dünyanın yanmasını kendi saldırganlığına dayanak yapan Bush’un, Afganistan ve Irak’da; yarınlarda da diğer müslüman coğrafyalarda yüzbinlerce sivil insanı yoketmeye yönelik planlarına doyamaması, bize, asıl suçluyu gösteriyor. Bush, kendi ifadesiyle ‘the Crosades’, bir kutsal ‘Haçlı Seferi’ başlatmıştır ve bu ‘Soğuk Savaş’ın asıl hedefi ve cebhesi, İslam’dır!
Bu bakımdan, Irak- Samerra’daki ‘Askeriye’ türbesinin bombalanması da, USA emperyalizminin vazgeçilmezliğini göstermek için, ‘kitlelerin birbirine daha fazla düşürülmesi’ şeklindeki entrikanın bir parçası olarak algılanmalıdır.
Geçmişte, Saddam diktatörlüğüne baştan sona destek veren ve ‘sünnîlik’lerini hiç akletmeyen arab kavmiyetçisi kesimler de şimdi, sünnîlik adına yapıldığı ileri sürülen cinayetler ve bombalamaların taşeronu durumundalar. (Burada ısrarla ‘arab kavmiyetçisi’ diyorum; çünkü, Irak’ın asıl büyük sünnî kesimi olan kürd kavmi, halkın yüzde 60’ını aşan şiî arablarla birlikte hareket etmektedir.) O ‘taşeron gruplar’, başka türlü, bir tarafdar bulamıyacaklarını bildiklerinden olmalı, şiîlere ve şiî mescidlerine, aylardır, sünnîler adına saldır(tıl)makta ve askerî hedef olmaması gereken sıradan Müslüman halk kesimlerinden onbinlerce insan katledilmiş bulunmakta.. Ve kezâ, aynı yoğunlukta olmasa bile, şiîler adına da, sünnî kesimlere saldırılar..
Bu fitne ve cinayetlerin, ‘sünnîlik’ veya ‘şiîlik’ adına denilerek ve giderek artan bir dozda artması, sonunda Samerra’daki korkunç patlamayla yeni bir merhaleye ulaştı. Bu patlamanın tahribatı maddî açıdan ziyade, manevî açıdandır. Hadiselerin giderek derinleşmesi muhtemeldir.
Denilebilir ki, ‘Efendim, Müslüman halklar da bu kadar ahmak olmasınlar, oyunlara gelmesinler..’ Evet, olmasınlar, ama, diyelim ki, İstanbul’un en büyük camilerinden birisi, Samerra’daki gibi bir saldırıya maruz kalsa, ondan sonra da, câmilere düşmanlığıyla bilinen çevreler hedef gösterilse, kitleleri kim tutabilir? Bu bir ‘kitle psikolojisi’dir. Normalde yapılamıyacak olan davranışların ‘sürü’ haline dönüşen kitlelerde kolayca en tahribkar noktalara varabileceğinin nice örneklerini kendi ülkemizde de defalarca yaşamadık mı?
Doğrudur ki, en kötü hükûmet bile hiç hükûmetsizlikten iyidir, ama, işte bu en kötüden kurtulmak için, en olmayan daha az kötülere razı olmak sağlanmak istenmektedir. Kaldı ki, Irak’da bugün bir hükûmet yoktur, asıl hükmeden, hegemonyasını, tahakkümünü sürdürmek için, elindeki bütün şeytanî güçleri oynatmaya çalışan, USA emperyalizmi ve Bush’tur!
Nefretimizi yönelteceğimiz yer ve güç noktasında yanlışa düşmemek gerek..
**
BİR AÇIKLAMA NOTU: Perşembe günü yazımda, Hz. Peygamber (S)’e yönelik terbiyesizce saldırılara karşı, İstanbul- Çağlayan’da 19 Şubat günü tertiblenen büyük mitinge medyanın sessiz kalışını değerlendirmeye çalışırken; yüzbinlerin katıldığı bu dev mitingin, bazı yayın organlarında ‘binlerce kişi’ ve Hürriyet’te ise, ‘çok sayıda kişinin katıldığı miting’ şekline dönüştüğünü; bu dev mitingin Zaman’da ise hiç yer almadığını işaret etmiştim..
Zaman’dan Hasan Sutay imzasıyla gönderilen bir notta, ‘Avrupa’dan yazdığınız anlaşılıyor’ denilip, o mitinge ‘Türkiye baskısında yer verildiğini’ bildirildi.
Doğrudur, benim tesbitim, Avrupa basımı Zaman’a göre idi.. Ancak, Resul-ü Ekrem (S)’e yapılan son terbiyesi saldırıların asıl odak noktası olan Avrupa’daki bir fitneye karşı sergilenen bir tavrın, Avrupa’da binlerce abonesi bulunan bir gazetede yer almayışını ve o okuyucuların bilgilendirilmemesini hâlâ da anlayabilmiş değilim. Kaldı ki, 20 Şubat günlü Zaman’da, o konuda dünyanın çeşitli yerlerindeki küçük çaplı gösteriler bile tam sahife yer bulurken, İstanbul mitinginin hiç yer bulmaması, tuhaf değil mi?
‘Ülke içindeki bir gösteri, ülke dışı basımlarda önemsiz sayılmış olabilir..’ denilebilir mi bilmiyorum; çünkü, Zaman’ın Avrupa basımında, Türkiye’deki, hattâ mahallî sayılabilecek bir çok haber verilirken, böylesine büyük ve üstelik; Avrupa’daki Müslümanları daha bir ilgilendiren bir konuya değinilmemesi nasıl izah edilir? Benimkisi sadece bir sual, suçlama değil..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|