Asıl konuya geçmeden önce, Irak’daki korkunç ‘kaos’la ilgili olarak yapılan muhtelif yorumlara kısaca değineyim..
Irak’daki durumla ilgili olarak yığınla yorumlar yapılıyor. Hepsi de mümkün..
Gelinen son nokta, maalesef, en dehşetli noktadır..
Kriminoloji (suçları araştıran ilim)’de kuraldır: ‘Faili mechûl cinayetlerde, kaatili, en çok, o cinayetten faydalananlar arasından aramak gerekir.’
Irak’daki bu cinayetlerin arkasında, en büyük faydayı sağlayan iki kesim var, iç ve dış güç odakları olarak.. Dışarıda, Amerikan emperyalizmi ve onun yapışık kardeşi siyonizm ve İsrail rejimi..
İçerde ise, kendi varlıklarını sürdürmek isteyen laik çevreler.. (Sahi, 35 yıllık Baas diktatörlüğü kadroları ve 800 binlik Irak ordusu, sonra n’oldu?)
Bunun için de, müslüman halkın mezhebî ve kavmî/ ‘ethnic’ farklılıklarını tahrik edip, düşmanlıkları önlenemiyecek şekilde alevlendirmek ve böylece, laik kesimlerin, vazgeçilemezliklerini içerde ve dışarıdaki herkese kabul ettirmek istiyorlar. TC’deki kemalistlerin (türk-kürd, sünnî-alevî gibi ayırımlar yapmak şeklindeki) 80 yıllık metodunu takib ediyorlar, Irak’ın laik çevreleri de..
İlginçtir, New York Times gazetesi de, dünkü sayısında, ‘Irak’taki iç savaşın ülkenin parçalanmasıyla neticelenebileceği ve şiddetin bütün Ortadoğu’ya yayılabileceği; İran’ın şiîlere destek vereceği; Türkiye’nin de, türkmenleri kürdlere karşı korumak için Irak’a girme ihtiyacını hissedebileceği; Suûdi, Ürdün, Kuveyt gibi rejimlerin Irak sınırlarında tampon bölgeler oluşturmak isteyebileceği; Suudî, Lübnan, Kuveyt’deki şiîlerin de ayaklanabileceği; böyle bir çatışmanın yıllarca sürebileceği ve bölgede 100 yıla yakın zamandır var olan mevcud sınırların yeniden çizilmesini gerekli kılabileceği’ yorumunu yaptı. Brookings Institution S. Araşt. Merk. Direktörü Kenneth Pollack ise, ‘Bir iç savaşta ilk göreceğimiz şiîler arası çatışmalar olacağı’ndan da sözediyordu. Bu noktada, Irak’da, ‘Sistanî ve Muqtedâ es’Sadr’ ve hattâ ‘Necef- Qum uleması arası mesafeli duruşları’ da hatırlamak gerekir. ABD’nin Türkiye’deki eski b.elçisi M. Abramowitz de, Türkiye’nin, müdahale eğiliminde olsa bile, AB’yi karşısını almak istemeyeceğini ve ihtiyatlı hareket edeceğini’ belirtiyordu.
-‘Ölümlerden ölüm beğendirtmek’ entrikası..-
Ortadoğu’da böylesine büyük oyunlar oynanırken, TC içindeki ‘taife-i laicus’ da, büyük iç entrikalar peşinde.. Hele de, C. Başkanlığı seçimine 1 yıl kadar bir zaman kalmışken; o makamın ‘laik/kemalist güçler’ elinden çıkmaması için, oyunlar oynanıyor. Çünkü, AK Parti iktidarının, -C. Başkanlığı’nı kendi iradesine göre şekillendirmedikçe, milletin özü olan büyük kitlelerin hallini beklediği hiç bir temel konuya elatamıyacağı, bu ‘kurumlar oligarşisi’ni etkisizleştiremiyeceği-, her teşebbüsünün ‘kanun, yargı, mahkeme vs..’ adına önleneceği, açık-seçik ortadadır.. Artık, iyice gınâ veren ‘Çankaya vetosu’ndan ayrı olarak, askerî darbelerin hedefini yargı yoluyla gerçekleştirmek isteyen Yargı kurumlarının ibtal kararları, (ne de olsa, AİHM onları teyid ediyor, iyi bir fırsat..) YÖK ve diğer özerk kurumların kanunî yetkilere dayandırdıkları meydan okumalar, ‘devlet içinde devlet’ konumunda olmayı korumaya yönelik ataklar görülmezse, bakar-kör durumuna düşülebilir.. ‘Taife-i laicus’, rejimin temel niteliği olarak gösterilen resmî laik tarife, 80 yıllık kadroların getirdiği çizgiler dışında yeni yorumlar getirilmesine fırsat verilmemesi için direniyor..
Bu gelişmeler sürerken, Baykal’ın, evvelki gün, ‘Robert Kolej mezunu İşadamları Derneği’nde (ki, bu mekanın seçilmesi bile, eğer tesadüfse, ilginç bir tesadüf olmalı..) yaptığı konuşma ilginçti. ‘C. Başkanlığı seçiminin bu Meclis’e bırakılmaması için, gerekirse; Meclis’i terk edip, sine-i millete dönebileceklerini’ söylüyordu, Baykal.. Ama, ‘bunun sonuç vermesi için, milletin istemesinin gerekli olduğunu’ ekliyor ve asıl cümleyi, daha sonra patlatıyordu: ‘Milletin istemesi için.. Millete istetmek lâzım!’
Evet, aynen böyle.. ‘MİLLETE İSTETMEK!’
‘Millete istetmek’ için, mesela neler mi? ‘28 Şubat’ tecrübesi ne güne duruyor?
O günlerde, Baykal, generallerin açıklamalarını da, ‘demokratik haklarını kullanıyorlar..’ diye alkışlamamış mıydı? O günlerin ünlü gazetecileri ve generalleri arasında, ‘Paşam, bu gün ne yazalım?’, ‘-Kafanıza göre çakın bir şey..’ şeklinde konuşmalar geçtiğine ve milletin kaderiyle nasıl oynandığına dair itiraflarla yetinmeyenler; ‘TÜRK-İŞ, DİSK, TÜSİAD, TİSK gibi kuruluşların ‘sivil inisiyatif’ adı altında, meydana Genelkurmay’ın ‘komut’uyla nasıl sürüldüğünü, ‘millete nelerin, nasıl istetildiğini’, o zamanın TİSK Başkanı Refik Baydur’un ‘Bizim Çete’ isimli kitabından okuyabilirler..
‘Aaa, bu oyunlar yine mi olacaktı?’ diye şaşırmak istemiyenler, her ihtimale hazırlıklı olmalıdırlar!
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|