-Oğuzhan Karaca yazıyor: ‘Yaşadığım dünyayı ve etrafımda gelişen hadiseleri anlayabilmek için inancımın ölçüleri içinde bir çare aramaya çalışırken, kafama takılan bazı konuları sizinle paylaşmak isterim.. 1- Müslümanlar, aynen banka gibi çalışan ve sadece adı banka olmayan ve para ticareti yapan kurumlar oluşturabilir mi? 2- Kezâ, müslümanlardan ‘infaq’ amacıyla toplanan paralarla holdingler kurmak şer’i mantığa uygun mudur? 3- Başka dinlerden olanlarla hoşgörü ve dialog çerçevesi içinde münasebet kurmaya özen gösterenlerin, sıra Müslüman kişi veya toplumlar sözkonusu olunca, ‘kalbim onlarla asla uzlaşmayacak..’ diye tavır takınmalara karşı nasıl bir tavır takınmalıyız? 4- Cihad hareketlerini ‘terör’ olarak niteleyenlerin durumunu sorgulamaktan kendimi alamıyorum.. Fâsık ve zâlimlere sevgisini açıklamakta ısrar eden, ama, küfür dünyasının sırf Müslüman oldukları için kendisine karşı oldukları nice kişi veya toplumlara karşı nefret duygularını açıklayan bir kimseye sempati duymak sorumluluk getirmez mi? 5-Kur’an-ı Kerim’i açıklamak için yazılmış tefsir kitablarının veya benzerlerini Kur’an’a alternatif veya onun gibi gösterilmesi şeklindeki yaklaşımlar doğru mudur?’
*-- Mesajınızın ‘özel’ havasını genelleştirerek aktarmaya çalıştım.. Siz, kabul edilemiyecek olanları, soruş tarzınızla da ortaya koymuşsunuz.. Sizin gibi düşünüyorum.’
-Ahmed@…………..’ Uşak’tan yazıyor: ‘Bizim buralarda ‘cinci hoca’ tâbir olunan bazı kişiler var.. Bunlar, kendilerine karşı çıktığımda, arabça bir şeyler okuyarak benim gibileri susturuyorlar. Güya, ‘ruhanî varlık’lar bunlara yardımcı oluyormuş.. Halkın büyük çoğunluğu bunların kapısını aşındırıyor ve iyi de para ödüyorlar. Halkımızı uyandırmak için ne yapmalıyız’
‘*--Bu gibi saçmalıkları İslam adına yapanlar kadar, yaptıranlar da sorumludur’
-Bhonder@........ ) (Sualinin geçen haftadan kalan ikinci bölümünde) yazıyor: ‘…‘İntihar saldırıları’ denilen eylemler kafamızı kurcalıyor.. Mâsum insanların öldürülmesini tabii ki, hiçbir müslüman kabul edemez, etmemeli.. Fakat, Filistin konusu gündeme gelince, ikilemde kalıyorum. Ülkeleri işgal edilmiş, ev-barkları, köy-kasabaları buldozerlerle tahrib olunmuş; İsrail rejimince katledilen nice savunmasız çocuk, kadın, yaşlı, silahsız savunmasız halkın tepkisini de anlamak gerekmiyor mu? İşgalcilerin ‘terörist’ demesiyle, bu insanları terörist sayabilir miyiz? Ancaak, ‘Bir insanı öldüren bütün bir insanlığı öldürmüş gibi olur’ meâlinde bir âyet var ve o zaman ben, adetâ, dinimle çelişkiye düşüyor gibi oluyorum. Ama, biliyorum ki, benim dinim ‘bir yanağına vurana, diğer yanağını da uzat..’ diyen bir din değil!.’
‘*-- Filistin veya diğer yerlerdeki mücadelelerde takib olunan usûllerde herhalde, belli başlı şu iki noktayı unutmamak gerekiyor: 1- En adaletsiz ve eşitsiz şartlar altında devam eden bir savaşın mağdurlarının, kendilerini savunma hakkından mahrum görmek, muhakkak ki çok zâlimce bir anlayış olur.. ‘Asker’ demek, illâ da üniformalı kişi demek değildir; bir dâvaya bağlılığını, gerektiğinde, canını fedâ edecek şekilde ortaya koyan insandır.. 2- Düşman taraf, yetişkin bütün erkek ve kadınlarını, bir kanunî gereklilik halinde, muvazzaf ve ihtiyat askeri olarak silahlı vaziyette bulunduruyorsa; onların herbirisinin hedef alınması da, askerlik mantığı açısından anlaşılabilir.. Ancak, çocuklar, yaşlılar, silahsız- savunmasız siviller hedef alınırsa.. İşte orada durmak gerekir.. Ama, bu noktada, düşman tarafın, çocukları, yaşlıları, sivil -savunmasız kimseleri hedef alınmadıkları halde kazaen telef oluyor veya İslam açısından hedef alınamıyacak olanlar, 'canlı siper' olarak kullanıyor ve bir hile olarak hedefe konuluyorsa; onların durumunun farklı olabileceğini düşünmek gerekir herhalde..
Sözünü ettiğiniz âyetin, her türlü öldürmeyi değil, 'bir insanın haksız yere öldürülmesini' yasakladığını ve ‘bir insanı haksız yere öldürmenin bütün insanlığın öldürülmesi' şeklinde olduğunu gözönünde bulundurmak gerekir. Bu ‘haksız ve haklı’ ayırımı olmasa, o zaman, hiç bir savaşın da olmaması gerekir.
-Y. Karakaya yazıyor: Formun Altı
‘Benim küçük bir işletmem var, işletmem kârda.. Ama şu içinde bulunduğum sürede nakit bulamıyorum. Bankalar da malûm, faizsiz işlem yapmak imkanı yok.. Şer’î sorumluluğumun bilinci içerisinde olarak, kendi çapımda istişare yapmak için yazıyorum..’
*-- Bu konunun cevabının verilmesi, hele de günümüz dünyasındaki pratik açıdan son derece zor.. Bu konuda, başkaları için şer’î hüküm verenlerin çoğu da, kendileri için başta türlü uygulamalara girebilmekteler.. Çünkü, kapitalist sistem, hemen bütün dünyada hükümfermâ.. Mecburiyetler, kapitalist sömürünün tarih içindeki en devamlı mekanizması olan faiz’in, ribâ’nın mahiyetini de değiştirmez, ma’zûr da göstermez.. Keza, İslam, başka sistemlerin tıkanmaların gidermek için ‘yağdanlık’ durumuna da düşürülemez..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|