Mustafa Kemal’in Harbiye’ye giriş yıldönümlerinde tekrarlanan ve yoklama yapılırken, onun numarası okunduğunda, binlerce subayın hep bir ağızdan, ‘İçimizdeeeee!’ dediği ve tekrarlandıkça daha bir ‘komedi’ye ve hattâ bir ‘vodvil’e dönüşen bir tören vardı, evvelki gece.. Gen. Kur. eski başkanlarından Doğan Güreş’in, ‘Biz askerlerin damarlarımızı kesseler, kanımızın her zerresinde Atatürk yazıldığı görülür..’ şeklindeki sözlerini hatırladım. Nitekim, Harbokulu Kom. Tümg. Taşkesen, sözkonusu törende, ‘Bu üstün yetenekleri olan Harbiyeli, olağanüstü başarılarıyla türklerin atası, Atatürk olmuştur. (…) Her Harbiyeli, kendisini bu büyük Türk ile özdeş kılma çabası içindedir.’ diyordu. Üzerinde durulması gereken bir cümle.. Bu eğitim sistemi, ‘homo kemalismus’ tipi, ‘kurşun asker’ yetiştirmeyi öngörür. Subay-astsubayların yetiştirilmesi ve TSK bünyesindeki her türlü eğitimin ‘tek kişi’ kutsamacılığına ve onun ordusu olmaya indekslendiğini tekrarlamaya bile gerek yok.. Böyle bir eğitim, ‘kutsal bir metin’ gibi asla değiştirilemiyeceği söylenen ‘Tevhîd-i Tedrisat Kanunu’na da aykırıdır; ama, askerî eğitim buna bir ‘istisna’dır.
Halbuki, bir ülkenin ordusunun eğitimi, gerçek ‘cumhûriyet’ sistemlerinde, bir kişiye veya kurulu rejime değil, milletin iradesine göre şekillenmek zorundadır.
Gelelim, C. Başkanı Sezer’in, sözkonusu törendeki sözlerine.. ‘Şemdinli İddianamesi’yle ilgili olarak, ‘Son gelişmeleri olağan görüyor musunuz?’ sorusuna, ‘Olağan görmüyorum’ şeklinde ve ‘Olağan olmayan işlere alışalım mı efendim?’ sualine ise, ‘Hayır alışmayalım.. İddianameyi mahkeme değerlendirecektir..’ diye karşılık vermiş, Sezer..
Sezer’in törendeki oturuş biçimi de ilginçmiş.. Bir tarafında Org. Özkök, diğer tarafında ise, ‘Şemdinli İddianamesi’nde, birçok subayla birlikte, ’terörle mücadelede çete kurmak’la suçlanan Org. Büyükanıt.. ‘Kadı ola dâvacı, muhbir dahi şâhid; ol mahkemenin adl umulur mu kararında..’ misali bir durum.. Devlet’in savcısı, devletin 2 numaralı komutanını ağır şekilde suçluyor; C. Başkanı da, o suçlanan kişiyi yanı başında oturtturuyor!.
Bu arada, Gen. Kur. Başk. Org. Özkök’ün sözleri de ‘şifre’li..
‘C. Başkanından bir talebiniz oldu mu?’ sualine Gen. Özkök’ün verdiği karşılık, C. Başkanı karşısındaki yerini bilen bir asker olarak ilginç.. ‘Ben onun ‘ast’ıyım.. Bir talebimiz olabilir mi?’
Bunun arkasından, ‘Pekiy, Başbakan’dan bir talebiniz oldu mu’ suali geliyor ve Org. Özkök, bu kez, aynı cevabı vermek yerine, ‘No comment.. (Yorum yok)’ demekle yetiniyor.. Yani, burada, Başbakan’dan bir talebin olduğu da, zımnen dile getirilmiş oluyor. Gen. Kur. Başkanı, ‘kanunen ast’ı ve bağlısı olduğu Başbakanlığın emrinde olduğu’nu kamuoyu önünde beyandan kaçınıyor. Talebiniz oldu mu, oldu da karşılığını alamadınız mı? Alıp alamadığınız bir yana; ast iseniz, kendi beyanınıza aykırı olarak, nasıl ‘taleb’de bulundunuz?
Maksadımız bir şeyleri kaşımak değil; ama, bir şeyler kendiliğinden kaşınıyor..
Mesela, ‘Şemdinli sanıkları’ndan bir astsubay için, ‘İyi çocuktur, yakından tanırım.. Suçu sâbit oluncaya kadar, ‘ast’ımı korurum’ demişti Büyükanıt..
Bu anlayışın Org. Özkök’e kadar da uzandığı görülüyor, hayret!. Çünkü, Org. Özkök, ‘Büyükanıt idi, şimdi daha büyük anıt oldu..’ diyor.. Bu söz, ‘İyi çocuktur, yakından tanırım..’ şeklindeki sözlerden çok mu farklı, sanki?
Hem, Büyükanıt’ın ‘daha büyük anıt’ olup olmadığını, elinde silah bulunan kişiler mi belirleyecek, yargı mekanizması mı, general cenabları? Siz de, ‘suçu sâbit oluncaya kadar, ‘ast’ımı korurum..’ mantığıyla hareket ediyorsanız; onun suçlu olup olmadığı, muhakeme sonunda belirleneceğine göre, bu beyanlar, ‘muhakeme sürecini etkilemeye yönelik’ bir diğer suç değil midir?
Gen. Özkök, ‘iddianameyi yardımcılarına incelettiğini’ söylüyor. Muhakemeye gerek olup olmadığına, onların raporuna göre karar verecek.. Gen Özkök’ün, ‘Şimdi daha büyük anıt oldu’ diye açıkça koruduğu Büyükanıt hakkında, yardımcılarının nasıl bir rapor vermeleri gerektiği işaretlenmiş olmuyor mu? Ve, yargı sürecini etkilemek, başka nasıl olur?
Büyükanıt’ın, general olarak yargılanmasının nasıl olacağı da daha bir ayrı konu.. Başkaları yargılansa bile; Büyükanıt, KKK kaldığı veya Gen. Kur. Başk. olduğu müddetçe, adâlet sahi nasıl sağlanacaktır?
‘En doğrusu, istifa etmeli, ‘paşa paşa’ gidip yargılanmalıdır.’ Ama, o zaman da, ‘Böylece, öteki generalleri de kolayca yıpratmanın yolu açılmaz mı?’ korkusu gündeme gelir ve bu da kolayca reddedilemez.
Yargılamanın yönünün, yargıçlara postal yalatan brifinglerle belirlendiği ‘28 Şubat’ günlerinde olduğu gibi, adâlet mefhumu yine güce göre mi şekillenecek? Adâleti kendi güçlerine, süngülerine göre şekillendirebileceklerinin sanan nicelerinin âkıbetlerinden ibret almak da mı hatırlanmaz?
Adâlet kutsaldır, gün gelir, herkese lâzım olur..
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|