Ortadoğu'da yaşanan kargaşa ve huzursuzluğun kaynağı olarak gösterilen İsrail ve işgal altında tuttuğu Filistin ilişkilerinde önümüzdeki dönemi şekillendirecek adımlar atılıyor. Sharon, "Barış süreci"ni provoke ederek Filistin otoritesini imha ettikten sonra kendi belirlediği şartlarda yeni bir süreci başlatmak istemişti. Özellikle 11 Eylül sonrası uluslararası ortamı, daha doğrusu Amerikan stratejisini çok iyi kullanarak; başta Arafat olmak üzere Filistin adına tüm sembol ve oluşumları ya kendi şartlarını kabul etmeye zorlamış ya da ortadan kaldırmıştı. Filistinlilerin ve gelecekteki Filistin Devleti'nin konumu ve İsrail'in stratejik çıkarlarını tek yanlı belirleyebilmek ve bir tür 'saha temizliği' yaptıktan sonra uluslararası meşruiyeti kazanmak için "Beyrut Kasabı" lekesinden "barış adamı" payesine terfi edeceği stratejik adımlar atmaya hazırlandı. Bu stratejinin en büyük aşamalarından biri olarak da Filistinlileri tuzağa düşürecek Gazze'den çekilme planı sahnelendi.
Sharon'un yerine geçen Ehud Olmert seçimlerden sonra ilk kez Amerika'yı ziyaret ederek bir tür dondurulan süreci yeniden başlatacak desteği almaya çalıştı. Görüşmeden sonra Bush'un tabiriyle "hayli cesur" bulunan planının neler içerdiğini ve nasıl uygulanacağını çok yakından izlemek gerekecek.
Hatırlanacağı üzere Olmert, "önümüzdeki dört yıl içinde İsrail'in daimi sınırlarını çizeceği" sözünü vermişti. Eğer, Bush'un da tavsiye ettiği üzere, ikili barış görüşmelerinden sonuç alınmazsa İsrail daimi sınırı tek taraflı olarak belirleyeceğini Olmert'in ağzından bir kez daha teyit etti. Ancak gelişmelere bakıldığında kurgunun zaten İsrail ve Filistin devleti arasındaki sınırın tek taraflı olarak ilan edilmesine yönelik olduğu ortaya çıkıyor. Sondan başlayalım; ikili görüşmelerden sonuç alınmazsa şartı, şimdiden ortadan kalkmış görünüyor. Gerek Amerika gerekse İsrail; Filistinlilerin demokratik tercihlerini bir tür cezalandırarak, Hamas hükümetini tanımak istemiyorlar. Tanımamakla kalmayıp (Filistin kadar serbest ve özgür seçim ortamının olmadığı Ortadoğu'ya demokrasi getirmek isteyen) Amerika ve AB tarafından cezalandırılarak gıda ve sağlık maddeleri dahil olmak üzere ambargo uygulanmaya başladı. Bu tavrın açıklaması; Filistinlilerin, İsrail'in belirlediği şartlarda barış yapmaları ve onun bahşettiği alanda ve statüde bir devlet olmayı kabul etmeye zorlanmak istenmesidir.
İsrail'in tek taraflı olarak dayatmak istediği 'daimi sınırlar'ın en önemli unsurları nelerdir? Burada Sharon'u "barış adamlığı"na götüren stratejinin ikinci aşaması devreye girmektedir. Sharon'un başlattığı 'utanç duvarı' tüm hızıyla tamamlanmak üzere. Bu duvara karşı çıkmayan uluslararası aktörler zimmen İsrail'in tek taraflı sınır ilanını kabul etmiş demektir.
İsrail açısından kalıcı sınırın ne olacağını belirleyecek en önemli faktör Yahudi yerleşimciler meselesidir. Gazze'deki sayıları 10 bini bulmayan Yahudi işgalciyi çekerek barış gösterisi yapan İsrail büyük oyunu Batı Şeria'da oynamaya hazırlanıyor. Utanç duvarını Batı Şeria'daki önemli Yahudi yerleşim merkezlerini içine alacak şekilde inşa ederek Filistinlileri izole etmeyi amaçlamaktadır. Böylece dağınık haldeki birkaç on binlik Yahudi yerleşimciyi dışarıda bırakırken yüz binlercesini içine alacak ve dışarıda kalan bir o kadarını, yeniden inşa edeceği birimlere transfer edeceği bir sınır hattı çizmektedir. Utanç duvarı sanılanın aksine Filistinlilerin saldırılarına karşı bir güvenlik önlemi değil İsrail'in BM kararlarına rağmen Filistin topraklarında işgali daimileştirmesinin de facto hale getirilmesi girişimidir.
Batı Şeria'nın önemli kısmını içine alacak biçimde tasarlanan daimi sınır daha ikili barış görüşmeleri başlamadan uygulamaya kondu bile. Dahası Filistin meselesinin en temel meselesi olan Kudüs'ün konumu bu çerçevede tümüyle oldu bittiye getirilerek işgalin kalıcı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Yani, "barış görüşmelerinden olumlu sonuç çıkmazsa" kaydını bile geçersizleştirecek şekilde ikili görüşmenin zemini ortadan kaldırılarak Kudüs'te İsrail işgalini kalıcı hale getirmek için iki yüzlü bir strateji izleniyor. Utanç duvarının Kudüs'ü içine alacak şekilde inşa edilmek istendiği hatırlanınca büyük resim ortaya çıkacaktır. Bu durumda hayat hakları elinden alınmış, her anlamda İsrail'e bağımlı, bir tür sömürge ilişkisi içinde bir Filistin devleti İsrail açısından en kazançlı çözüm elbette...
Barış isterken işgali meşrulaştırmayı, Filistin devletine bağımsızlık verirken her anlamda sömürgeleştirmeyi ancak yeni dünya düzenin adalet anlayışına yaslanarak gerçekleştirebilir İsrail. Bush'la yapılan görüşme dolaylı olarak bu stratejinin teyidi anlamı taşımaktadır. Önümüzdeki hafta Ankara'ya gelecek olan İsrail Dışişleri Bakanı bu planın ne kadarını açıklayabilecek?
Yeni Şafak Gazetesi
[ Arşivle! ]
[ Yazdır! ]
[ Postala! ]
|